Eleştiriden Dolayı Kaygılanmamanın Yolları

0
743

Farz edin ki biri size “Aptalın teki” olduğunuzu söyleyerek sizi aşağıladı, ne yaparsınız? Sinirlenir misiniz? Öfkelenir misiniz?

Pek çoğumuz kendimize yöneltilen suçlama ve eleştirileri çok fazla ciddiye alırız. Yıllar önce insanların beni haksız yere eleştirmesini önleyememe karşın, çok daha önemli bir şey yapabileceğimi, haksız suçlamanın beni rahatsız edip edemeyeceğine karar verebileceğimi fark ettim. Eleştiriden kaygılanmamak için işte 3 kural:

1. Kural: Haksız eleştiri genellikle gizli bir iltifattır. Kıskançlık ve çekememezlik uyandırdığınız anlamına gelir. Unutmayın ki meyvesi bol olan ağacı taşlarlar.

Öyleyse taşlandığınız ve eleştirildiğiniz zaman bunu taşlayan ya da eleştiren kişiye önemli olduğu hissi verdiği için yapıldığını unutmayın. Bu, genellikle sizin bir şey başardığınız ve dikkate değer olduğunuz anlamına gelir. Bazıları kendilerinden daha eğitimli ya da daha başarılı olanları itham etmekten yabani bir doyum alırlar. Schopenhauer bunu yıllar önce söylemişti: “Bayağı insanlar büyük adamların hataları ve kusurlarından büyük zevk alırlar.”

2. Kural: Yapabileceğinizin en iyisini yapın, sonra eski şemsiyenizi kapatın ve eleştiri yağmurunun ensenizden aşağı süzülmesini önleyin.

Aslında insanlar sizi ya da beni düşünmezler ve hakkımızda söylenenlerle ilgilenmezler. Onlar, kahvaltıdan önce, kahvaltıdan sonra ve gece yarısını on dakika geçene kadar kendilerini düşünürler. Kendi ufacık baş ağrıları onları sizin ya da benim ölümümüzden daha çok ilgilendirir. Bundan dolayı eleştirilere verdiğimiz önemi tekrar gözden geçirmeliyiz. Tüm eleştirileri göz ardı etmeyi savunmuyorum, sadece haksız eleştirileri göz ardı etmekten bahsediyorum. Eğer başını kalabalığın üstüne çıkartırsan, eleştirileceksin. Öyleyse bu fikre alışmalısın. Kendi kendine acımaktan vazgeçmelisin.

3. Kural: Yaptığımız aptalca şeyleri kaydedelim ve kendimizi eleştirelim. Mükemmel olmayı umamayacağımız için tarafsız, yardımcı ve yapıcı eleştiri isteyelim.

Kral Saul’un üç bin yıl önce söylediklerini gerçekten yineleyebilirim: “aptallık ettim ve çok fazla hata yaptım.” Eskiden dertlerimden dolayı başka insanları suçladım, sonra büyüdükçe ve sanırım akıllandıkça son tahlilde başıma gelen hemen hemen tüm kötü olaylardan kendimin sorumlu olduğumu fark ettim. Pek çok insan yaşlandıkça bunu anlar.

Küçük insan en ufak bir eleştiri karşısında öfkelenir, oysa akıllı insan ona sansür koyan, onu azarlayan ve onunla tartışanlardan bir şeyler öğrenmeye isteklidir. Düşmanlarımızın bizi ve işimizi eleştirmelerini beklemek yerine, onların önüne geçelim. Kendimizin en ciddi eleştirmeni kendimiz olalım. Düşmanlarımızın tek kelime etmesine fırsat vermeden zayıflıklarımızı bulup iyileştirelim.

La Rochefoucauld’a göre, “Düşmanlarımızın fikirleri gerçeğe bizimkilerden çok yaklaşır.”

Bu ifadenin çoğu zaman doğru olabileceğini biliyorum. Ne var ki biri beni eleştirmeye başladığında kendime hakim olmazsam, eleştirmenin ne söyleyeceği hakkında en ufak bir fikrim olmasa da hemen, otomatik olarak savunmaya geçerim. Bunu her yaptığımda kendimden nefret ederim. Yergi ya da övgü haklı olsun ya da olmasın, yergiye alınma, övgüye sarılma eğilimi gösteririz. Mantıklı yaratıklar değil, duygusal yaratıklarız. Mantığımız derin, karanlık ve fırtınalı bir duygu denizine fırlatılmış huş ağacından yapılmış bir kanoya benzer.

Birinin hakkımızda kötü konuştuğunu duyarsak kendimizi savunmamaya çalışalım. Bunu her aptal yapar. Özgün, alçakgönüllü ve akıllı olalım. Haksız yere suçlandığınızı hissettiğiniz zaman bile neden durup bu eleştirideki gerçek payını düşünmeyesiniz? Eleştirilerden faydalanmasını öğrenelim.

KaynakDale Carnegie, 'Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak'
Avatar
Bilgeliği aramak bilgeliktir.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir


YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz