İlmin Yaygınlaşmasında Eğitimin Rolü

0
227

İnsanların içgüdüsel davranışlar dışında insani vasıflar kazanabilmesi ancak onlara bazı şeylerin öğretilmesi ve bu öğretilenlerin uygulatılmasıyla mümkündür ki, buna “eğitim” deniyor. İnsanlar ilk öğrendikleri şeyleri en son unuttukları için eğitime çocukluğun ilk devrelerinde ve güzel şeyler öğreterek başlamakta fayda vardır.

Değişik milletler arasında, biraz da ülkelerinin coğrafi şartlarının zorlamasıyla, eğitime en çok önem veren İngilizler olmuştur. Onların ilme verdikleri önemin göstergesi Cambridge ve Oxford gibi asırlık üniversitelere sahip olmaları ve oralarda yetiştirdikleri insanların, akıllarını kullanarak uzun süre dünyadaki büyük bir kitleyi yönetmeleridir. Hala da dünyada etkinlikleri vardır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk devrelerinde, bizde de ilme çok önem verilmiştir. Fatih, İstanbul’u fethettiğinde Fatih Külliyesi’ni kurmakla, eğitime ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Ama zamanla bu ilgi dejenere edilmiş ve özellikle Kanuni Devri’nden sonra safahata dalınıp geri kalmaya başlanmış ve zaman geçtikçe de cehalet arttığı için koca imparatorluk yok edilmiştir. Daha sonra yapılan en büyük hataların başında, hattatlar aç kalır veya Kur’an yanlış basılır gibi sudan sebeplerle, matbaanın bir asırdan daha uzun bir süre ülkeye sokulmaması gelir. Tabii, bu gerekçelerin tümünün sebebi de cehalettir.

Osmanlıları gerileten, ahret kavramının yanlış anlaşılmış olmasıdır. O günah, bu günah diyerek koca imparatorluğu batırmışlardır. Buradaki en büyük hata ise, insanı en aşağı mertebeye indirip insana hizmet edenin baş tacı edilmesi olmuştur. Örneğin, eskiden hemen tüm fırıncılar Hıristiyan’dı. Bunun nedeni ekmeğin ayak altına alınmasının günah sayılmasıydı. Aynı şekilde, diğer gıda üretim işleri de hep yabancılar tarafından yapılmıştır. Bunlara tütün dikmenin günah olduğu lafından hareket ederek tütün tekelinin yabancılara kaptırılması ve onların diktiği tütünleri çapalamayı günah saymayarak tütün işinde amelelik rolünün benimsenmesi, yani parayı yabancıların kazanması, Türklerin ise onlara ırgatlık yapmakla yetinmesi ilave edilebilir.

Ama çok şükür, artık akıllandık. Bizim nesiller çok sıkıntı çekti, ama yirmi birinci asır ülkemiz ve milletimiz için çok daha iyi olacaktır.

Türkiye’nin bugünkü geri kalmışlığı da ilim noksanlığındandır. Bilmeyen insan bir şey üretebilir mi? İlim bir manadır. Üretim ise bu mananın işlerlik kazandığını gösterir.

Çocuk yetiştirirken onun kabiliyetini teşvik edecek şekilde bir eğitim ve öğretim vermek gerekir. Tabii, bunu yapabilmek için de eğitim sisteminin buna göre organize edilmiş olması lazımdır. O zaman herkes kabiliyetinin zirvesine ulaşabilir. Kullanılmayan, fazla ilim hamallıktan başka bir şey değildir ve insana bir fayda sağlamaz. Onun için az, ama kullanılabilen ilme sahip olmak gerekir. Bu hususta Kur’an’da da “Kitap taşıyan eşek gibidirler” denmektedir.

O halde, insan kendine uygun bir eğitim almalı, her şeyde olduğu gibi ilimde de odak noktası kendisi olmalıdır. Kendi bedenini bilmeyen bir insan, kurbağanın tüm organlarını ve organ fonksiyonlarını bilse, bu bildiklerinin ona ne faydası olur? Onun için işe kendinden başlamak lazımdır.

KaynakLütfi Filiz, 'Noktanın Sonsuzluğu'
Avatar
Alem ancak ilimle anlaşılabilir. İlim arttıkça da alemler değişir ve çoğalır. İşte biz bu ayrı ayrı alemleri süratle bir noktada toplayabildiğimizde insan oluruz.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir


YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz