Düşmanı Yenmek

0
8110

Mümkün mü? Her savaşta bir yenilen ve bir de yenen olduğuna göre herkesin aynı anda düşmanı yenmesi mümkün olabilir mi? Zaferin herkes için geçerli olması bir hayal mi sadece, yoksa bu öğrenilebilir bir şey mi? Yeterli bilgi bunu mümkün kılabilir mi?

Bu yazı, herkesin oturup barış yapmasından ya da birbirlerine çiçek vermesinden bahsetmeyecek. Hele Polyanna’cilik oynamak ya da olaylara iyi tarafından bakmaya çalışmak bu yazının konusu hiç değil. Bu yazı mücadelenin ne anlama geldiğini, neyle mücadele edildiğini, kimin mücadele ettiğini, neden mücadele ettiğini ve bunun gibi mücadele olgusunun kökenini incelemeye çalışıp, buradan yola çıkarak düşmanın yapısını, tekniklerini, tuzaklarını başka bir deyişle kendisini tanımaktan bahsedecek. Daha da önemlisi insanın düşmanını tanıması kadar kendini de tanımasının en önemli silahı olduğunu göreceğiz.

Know Thyself, Know Thy Enemy
-Sun Tzu, (The Art of War)
Bu yazıda size bazı kritik olgulardan bahsedeceğim. Bunları geliştirmek, üzerine düşünmek ve çıkarımlarda bulunmak ya da bulunmamak size kalmış. Ben sadece önemli olduğunu düşündüğüm başlıkların girişini yapacağım ve devamını okuyucuya bırakacağım. Elimden geldiğince özet ve hızlı ilerlemeye çalışacağım. Refere ettiğim önemli sözleri, özellikle anlamlarının kaybolmasını istemediğim için orijinal hallerinde, İngilizce bıraktım.

Saygı

Düşmanın önce saygı görmesi gerekir. O’nu en makul şekilde öğrenip, çalışıp, nasıl işlediğini anlayabilmek için önce saygı gösterip, kabul etmemiz lazım. Bu olgunluk seviyesinden sonra ona bakmak ve onu incelemek daha kolaylaşacaktır.

Üst düzey çözüm

Öncelikle temel prensiplerden yola çıkalım ve esas mücadelenin nerede yapıldığından bahsedelim. Bunu anlatmak için bir örnekleme ile başlamamızın daha faydalı olacağını düşünüyorum.

Ahmet, 7 yaşındadır ve ilkokula yeni başlamış, yeni arkadaşları olmuştur. Teneffüste, okulun bahçesinde arkadaşları ile oynadıkları oyunlara talep artınca herkesin aynı oyunu oynaması imkansızlaşmıştır ve bu sebeple o oyunu en iyi oynayanlar ile oyunun oynanmasına karar verilmiş, iyi oynayamayanların oyunun dışında bırakılması düşünülmüştür. Bu durumda Ahmet oyunun içinde kalmak için en iyi performansını sergilemekle kalmayıp, diğer arkadaşlarından da iyi olmaya çalışacaktır ve ne pahasına olursa olsun oyundan kopmamak için elinden geleni yapacaktır.

Bu davranış biçimi oldukça yaygın ve kabul görmüş bir yaklaşımdır. Hatta bu durumu, günümüz toplumunda her yerde görebiliriz. Konuyu dağıtmadan oyuna geri dönecek olursak, Ahmet bir mücadele içindedir ve mücadelede kazanıp kazanamayacağı tamamen kendi performansına ve diğer arkadaşlarının performansına bağlıdır. Bu noktada diğerlerinin şansı kadar şansı olacaktır ve en baştan belli bir olasılıkla yenilgiyi kabul etmiş bulunmaktadır.

Peki, Ahmet daha farklı bir yaklaşım izleyip, bu oyunu oynayan arkadaş grubunu değiştirip, kendisinin de içinde oynayacağı ve kimsenin dışarıda kalma ihtimalinin olmadığı farklı bir arkadaş grubu oluştursaydı, oyunun dışında kalma ihtimalini de yok etmiş olacaktı. Fakat bu girişim, belli bir çaba gerektirecek ve her şeyden önemlisi oyunu oynayan arkadaşlarını kaybetmeyi ve daha efektif ve sürdürülebilir bir oyun için yeni arkadaşlar edinmeyi göze alması ve dolayısıyla cesur olması gerekecekti.

İkinci yaklaşımda dikkatinizi çekmek istediğim konu, Ahmet’in mevcut sorunu çözerken, onu mevcut düzeyden değil, bir üst düzeyden çözmesi ve bu şekilde daha sağlıklı sonuç elde edecek olması. Ahmet’in “üst düzey çözüm” örneğini daha da farklı çeşitlendirebilirdi. Burada hangi çözümün daha mantıklı olacağını değil, “üst düzey çözüm” kavramını anlatmak istedim. Çözümlerin hangi düzeylerde arandığı, kişinin geçmiş tecrübeleri, eğitim seviyesi, kültürü, psikolojik durumu, beklentileri, inancı ve daha birçok perspektifte şekillenebiliyor. Burada analitik ve kritik düşünme yeteneği de büyük önem taşıyor.

Every religion is true one way or another. It is true when understood metaphorically. But when it gets stuck in its own metaphors, interpreting them as facts, then you are in trouble.
-Joseph Campbell (The Power of Myth: Masks of Eternity)
İlk önce bir problem olduğunun farkına varmak gerekiyor. Bu bizi engelleyen, özgürlüğümüzü kısıtlayan, gelişimimizi yavaşlatan ya da türevi bir durum olabilir. Problemi belirleyebilmek için iyi bir gözlemci, cesur bir yorumcu, güçlü bir düşünür olmak gerekiyor. Mücadeleye girmek için kendine güvenen bir savaşçı ve korkusuz bir yolcu olmak önemli. Tabi ki bizi şekillendiren düşünce formlarını kırmak, bunların dışına çıkmak kolay değil. Kişinin bu mücadelede, yolun yarısından dönmemek için kararlı olması önemli.

The sane person constantly analyses the world of reality and then changes what’s inside his or her head to fit the facts. That’s an awful lot of trouble for most people. Besides, how many people want to constantly change their opinions to fit the facts? It’s a whole lot easier to change the facts to fit your opinions. Unsane people make up their minds and they find the facts to“verify” their opinions. Or even more commonly, they accept the opinion of the nearest “expert” and then they don’t have to bother about the facts at all
– Jack Trout (Positioning: The Battle For Your Mind)
Kişileri deli ya da aklı başında şeklinde gruplara ayırmak istemem. Hepimizin zayıf yönleri ve güçlü yönleri var. Fakat bazı noktaların önemine dikkat çekmek istiyorum.

Ahmet’in örneğinde gördüğümüz üzere, düşmanı hangi seviyede aradığımız da bize elde edeceğimiz sonuç üzerinde belirleyici ve fark yaratıcı etkisi olacaktır. Yine bir örnek vermek gerekirse, günümüzde popüler olan ve haberlerde gördüğümüz “Wall Street’i işgal et” (occupy wall street) hareketinde, tepki gösterenler, sisteme, CEO’lara, büyük şirketlere tepki gösterip, bir üst seviyede problemin daha önceki kaynağı olan “Amerika Merkez Bankasi” (FED)i unutmaları ve çözümü daha alt seviyelerde aramaları yine bu hareketin olası sonuçları üzerinde belirleyici etkisi olacaktır.

Bu tip “üst düzey çözüm” örneklerini çoğaltmak mümkün. Problemin nereden kaynaklandığını düşünüp, daha da geriye gitmeye çalışmak, kökenine inmek, o problemin oraya nasıl geldiğini düşünmek ve hatta mümkünse en gerideki kaynağa ulaşabilmek, mücadelede “tanı” koyma noktasında paha biçilmez bir avantaj sağlayacaktır. Bunun için farklı düşünce disiplinleri ve yenilikçi düşünme tekniklerini uygulamak faydalı olacaktır.

We cannot solve problems at the same level at which we created them.
-Albert Einstein

Düşman karşımızda değil, kafamızın içinde!

Bunu çok basmakalıp bir cümle olarak görebilirsiniz fakat bu cümle üzerine yeterli vakti ayırmadan, düşünmeden bir sonraki adıma geçmemek gerekir. Başlangıç olarak, tecrübe ettiğimiz dünyanın, gerçekliğin, duyu organlarımız aracılığı ile beynimize iletildiğini ve gördüklerimiz dahil her şeyin kafamızın içinde oluşan bir yansıma olduğunu düşünmek yardımcı olacaktır. Bir çok problemimizin, psikolojik, bilinçaltı boyutta bizi nasıl bağladığını burada izah etmem uzun süreceğinden size bu konuda Freud ve Carl Jung’un kitaplarını, özellikle “ego”nun ve “Bilinçaltı”nın nasıl işlediğini incelemenizi tavsiye ederim.

Aslında fiziksel düzeyde karsılaştığımız problemlerin, bilinçaltı ve ego ile bağlantılarının daha yaygın kavranması, bizi çok daha farklı bir paylaşım ve anlayış içine iteceğini düşünüyorum.

Düşmanın en önemli silahı “korku”

Düşmanın bu silaha nasıl, ne zaman, ne şekilde, hangi şartlarda sahip olduğunu anlamak oldukça kritik. Bunun üzerine gerekli araştırmanın yapılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Korku olgusunun bize nasıl hakim olduğu, bugüne kadar bizi nasıl yönettiği, çok geniş ve önemli bir konu. Tabi ki buna karşı geliştirilecek savunma mekanizmaları da bir o kadar önemli ve hassas konular. Süreç kolay olmamakla beraber kimse için de imkansız değildir. Yine dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, “cahil cesareti” ile rasyonel motivasyon arasındaki çizgiyi iyi belirlemek. Bunun için üzerine düşünülen problemin yapıtaşlarının iyi belirlenmesi ve bir çok konu ile olası entegrasyonlarının düşünülüp, üretilecek çözümün sürdürülebilirliğinin, etki alanının, sağlamlığının düşünülmesi gerekir.

Kararlılık ve konsantrasyon

Düşmanı yenme konusundaki azim ve kararlılık, bazı konularda feragat etmemizi ya da fedakarlıklar yapmamızı da gerektirebilir. Bu noktada uğruna feragat etmeyi düşünebileceğiniz durumlar da olabilir. Konsantrasyonumuzun ve motivasyonumuzun önemli ölçüde yüksek olması yardımcı bir etken olacaktır.

Günümüzün hızlı yaşam temposu içinde, hayatından memnun olan insan sayısında büyük düşüşler yaşanmakla birlikte, yaşama ilişkin şikayet konuları da o denli artmıştır. Her yaşta insan, beyinsel etkinliklerinde bir şeylerin eksikliğinden sızlanmaktadır. Kimileri unutkanlıktan ve dikkatsizlikten şikayetçi olurken, kimileri de motive olamamaktan yakınmaktadırlar. Ancak, şikayet konuları içinde en dikkati çekeni ise “Konsantrasyon eksikliği” olduğu görülmektedir. Günümüz insanlarının temel sorunu, amaçlarına ve hedeflerine ulaşmada, yeteri kadar konsantrasyon gücüne sahip olamayışlarıdır.
-Melik Duyar (Konsantrasyonun Gücü)

Düşman bugüne kadar bizi nasıl manipüle ettiyse, bizim de onu manipüle etme yeteneğimizi kazanmak, hayat serüveninde bize önemli avantaj ve pozitif geri dönüş sağlayacaktır.

Sorunun kökeni ve problemlerin kaynaklarına giden yolun aranmasının önemi ne kadar mühim ise günümüz dünyasındaki esas savaşın da fiziksel boyutta değil, bilinç düzeyinde yapıldığını anlamanın da önemi bir o kadar mühimdir. Belki de “aydınlanma çağı” dedikleri, perdenin artık o kadar da sabit olmadığının bir metaforu olabilir mi?

Kaynakhttp://tufanguven.wordpress.com
Avatar
http://tufanguven.wordpress.com

Bu yazılar da ilginizi çekebilir


YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz