Daracık dağ yollarından kıvrılarak gidiyoruz. Kapanmış bir köy okulunun önünden geçiyoruz. Issız… Şeker pembesi sıvaları solmuş, dökülmüş.
15 kilometre gittikten sonra eski mimarisiyle bizleri selamlayan bir minare gözümüze ilişiyor. Güneşi karşısına almış, “Ben buradayım” diyor. Burası Tokat’ın Zile ilçesine bağlı Söğütözü köyü…
Köy, göç veren bir köy… Yaş ortalaması 50’nin üzerinde. Gençler “taşı toprağı altın” diyerek İstanbul’un yolunu tutuyor.
Geçen yıl 51 olan hane sayısı bu yıl 45’e düştü.
Söğütözü Köyü İlkokulu
Okulun 18 öğrencisi var. Birleştirilmiş sınıflarda okuyorlar. Yani birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf bir arada. Akran dayanışmasıyla dörtler birlere, üçler ikilere destek çıkıyor.
Sınıfa ayakkabıyla girilmiyor, her çocuğun kendi terliği var. Tabii öğretmenin de.
Söğütözü Köyü İlkokulu’nda zil de çalmıyor. Çocuklar saate bakarak teneffüse çıkıyor ya da derse giriyor. Bu okulu farklı kılan, idealist öğretmen İbrahim Yıldırım’ın çabaları.
Köy okulunda bir öğretmen…
İbrahim Yıldırım altı yıldır görev yapıyor. Sorumluluk alanı biraz fazla. Yıldırım, okulun hem öğretmeni, hem müdürü, hem de hademesi. Öğrencilerin eğitim öğrenimi, okulun evrak işleri ve temizliği de ondan soruluyor.
Yıldırım “Saat 08.50’de ders başlıyor. Ama ben her sabah saat 06.00’da geliyorum. Çocuklar soğuk sınıfa girmesin diye kalorifer kazanına kömür atıyorum” diyor.
Yıldırım 35 yaşında. İlk görev yeri burası. Zaten kendisi de Tokatlı.
İbrahim Yıldırım’ın hikâyesi, tayininin Söğütözü Köyü İlkokulu’na çıkmasıyla başlıyor. Anlattığına göre ilk geldiğinde gözlerine inanamamış. Okul kelimenin tam anlamıyla bitik halde. Bahçesindeki otların boyu neredeyse, bir adam boyu… Ne bir kalorifer tesisatı var, ne çatısı, ne de bir doğru düzgün sınıfları.
“Yapılacak iş belli; bu okul adam edilecek”. Gelir gelmez ağzından çıkan ilk cümle bu oldu. Ancak bunun için 30 bin TL’ye ihtiyaç vardı. Önce devletten ödenek ister ama istediği parayı almasına imkân yok. Zile İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yıllık bütçesi 200 bin TL. İlçe genelinde toplam 60 okul var. Yani taş çatlasa devletten gelecek para 3 bin TL.
“Bayrağım dalgalanacaksa, hakkıyla dalgalansın” diyen İbrahim Yıldırım, çareyi bankalara, özel şirketlere yazı yazmakta bulur, başvurusu geri çevrilmez. Özel bir banka tarafından hemen okulun kalorifer tesisatı yapılır, çatısı onarılır. Köyde sürekli elektrikler kesildiğinden bir de jeneratör gelir. Tokat’taki Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencileri de okul binasının duvarlarına masal kahramanlarının resimlerini yapar.
Köylü de var gücüyle öğretmenlerine destek verir. Okulu hep birlikte ayağa kaldırırlar.
Okulun çehresiyle kaderi de yavaş yavaş değişmeye başlar.
Matematik oyun parkı
İbrahim Yıldırım sınıf öğretmenliğiyle başladığı eğitim hayatını, matematik branşıyla sürdüren bir öğretmen.
Güleryüzlü, sıcakkanlı, özverili…
“Okula geldikten iki yıl sonra, yani 2010 yılında öğrencilerimin matematikte zorlandığını fark ettim. Aklıma bir fikir geldi. Matematik dersini neden oyun oynayarak işlemiyoruz, diye. Gerekli malzemeyi hazırlamak ve ders konularını oyuna dökmek uzun sürdü. Bizim kullandığımız materyalin büyük bölümü strafordan. Hafif ve ucuz. Hemen hemen hepsini çocuklarla birlikte yaptık. Yaklaşık üç yıl boyunca bu işle uğraştık. 2013 yılında da matematik oyun parkını uygulamaya başladık.”
Matematik oyun parkı için okulun voleybol sahası çadırla kapatıldı.
Burada öğrenciler dart oynayarak, parmaklarını kullanmadan zihinden toplama çıkarma yapıyor. Kolay değil, 18 ile 13’ü parmak kullanmadan toplamak. Ama işin içine oyun girdi mi, hesaplama işi çocuk oyuncağına dönüşüveriyor. Güle oynaya, kendi aralarında birinciyi buluveriyorlar. Dörtler bu konuda çok başarılı. Özellikle de İsa. Hep 12’den vuruyor. Puan sıralamasında hep birinci o oluyor. İsa darttaki başarısını toplama işleminde de gösteriyor.
Ağırlık ve para birimi konularını manav köşesinde bizzat uygulayarak işliyorlar. Manav da manav yalnız. Her türlüsü var. Bowling topu da Hindistan cevizi rolünde. Plastik meyve sebzelerin içi kumla dolu. Öğrencilerden biri müşteri, diğeri manav oluyor. Fadime avucuna sıkıştırdığı 20 TL ile kilosu 4 lira olan domatesten yarım kilo istiyor. Tezgahın arkasında Damla var. Damla tezgâhtan üç domates alıyor, oldu mu sana yarım kilo. Tartıyor, para üstü olarak da 18 lirayı bir çırpıda hesaplayarak uzatıyor Fadime’ye…
En sakin köşe, haliyle birinci sınıfların bulunduğu köşe. Pek sesleri çıkmıyor, ürkekler. Cevabı bilseler bile konuşmaya çekiniyorlar. Aralarında sesi en fazla çıkan Funda. Sert kartondan yapılma üç ağacın önündeler. Toplanan, eklenen ve eşittir ağaçları bunlar. Çocuklar, toplama işlemlerini ağaçlara elma takarak yapıyor. Dokunuyor, hissediyorlar. Her ne kadar Bedirhan elmaları tutmakta zorlansa da…
Yere çizilen kocaman bir tablo var. Alabildiğine rakamla dolu… Burası da çarpım tablosu. Bir öğrenci 6’dan, diğer öğrenci de 8’den yola çıkıyor. Çarpıştıkları noktaysa 48. Al sana 6 kere 8’in cevabı. Ezber yok. Sadece adım atmak var.
Üçler, kesirler konusunu işliyor. Strafordan yapılmış yarımlar-çeyrekler var. Öyle bildiğimiz klasik yöntemle defter kullanmıyorlar. Öğretmenleri “8 bütün kaç çeyrek eder” diye sorduğunda tek tek çizmiyorlar yani. Masanın üzerindeki çeyrekleri alarak, tıkır tıkır cevabı kendi elleriyle veriyorlar.
Öğrenciler matematik dersini oyun oynayarak öğreniyor. Defter yok, kalem de yok. Her şey uygulamalı. Oyun parkı sayesinde bir problemi, kağıt üzerinde üç, dört işlemle yapacakken kafadan, kestirmeden yapma becerisini kazanmışlar.
Öğrenciler istedikleri kadar oyun parkında vakit geçirebiliyorlar. Yıldırım öğrencileri sınıfta tutmanın bir marifet olmadığına inanıyor. Onun için önemli olan eğlenerek öğrenmeleri.
“En sevdiğim ders matematik”
Öğrenciler de hallerinden memnun. Matematik oyun parkından hiç çıkmak istemiyorlar. Gülüyor, oynuyor, eğleniyorlar. Rakamlara, problemlere boğulmuyorlar. Daha önceleri sevmedikleri matematik dersiyle barışmışlar.
4. sınıf öğrencisi Damla Ceylan, “Buraya gelmeden önce matematik zordu. Öğretmen problemi tahtaya, biz de deftere yazıyorduk ama burada defter-kalem kullanmıyoruz. Daha hızlıyız, çok vakit harcamıyoruz. Matematik oyun parkında oynayarak, hissederek öğreniyorum” diyor.
3. sınıfa giden Ceren Yıldırım da en sevdiği dersin matematik olduğunu söylüyor. Yıldırım “Böyle daha iyi anlıyoruz konuları. Sınavlarda da zorlanmıyorum artık. Notlarım yüksek. Böyle bir okulda olduğum için çok şanslıyım. Matematik oyun parkını çok seviyorum” diyor.
Birleştirilmiş kaderler
İbrahim Yıldırım’ın projesine verdiği ad bu: Birleştirilmiş kaderler matematik oyun parkı. Nedenine gelince, “Burada 1, 2, 3 ve 4. sınıflar birlikte okuyor. Bizim kaderlerimiz iç içe geçmiş. Hepimizin kaderi bir, ben de dahil olmak üzere. Bizler kendi kaderine terkedilmiş okullarız. Her türlü kitabımız devlet tarafından gönderiliyor ama herhangi bir ödeneğimiz, herhangi bir gelirimiz yok. Biz bunu ancak kendi kaderimizi değiştirerek mümkün kılabilirdik. Zor köy şartlarında eğitim koşullarını eşitlemeye çalışıyoruz biz. Öyle de yaptık. Çocuklarım matematik konusunda çok öndeler.”
Yıldırım’ın bu çalışması 2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın En Yenilikçi Proje Ödülü’nü aldı. Ödülü de Bakan Nabi Avcı verdi.
Birleştirilmiş sınıf temelli okullar, devlet nezdinde geleceği olmayan okullar. Devlet, üç, beş yıl sonra kapanacak bir okula yatırım yapmaktan yana değil. Kaynaklar sürdürülebilir okullara gidiyor.
Aslında Söğütözü İlkokulu da üç yıl sonra kapanacaktı. Öğrenciler ikinci kademe için başka köye gidecekti ancak yenilenen kalorifer sistemi, onarılan çatı devletin kararını değiştirmesini sağlamış. Şimdi bu okula öğrenci taşınacak. Gelecek yıldan itibaren civardaki dört köyün öğrencisi burada okuyacak ve okul mevcudu 35 olacak.
İbrahim Yıldırım hem okulun hem de öğrencilerinin makus talihini değiştirdi. Okul onun sayesinde ayakta kalacak.